Virüsleri Diğer Patojenlerden Ayıran 6 Özellik
Virüsler canlı değildir ancak cansız da değildir.
Virüsler hakkında en yaygın bilinen onların “dış ortamda kristal halde bulundukları”dır. Ancak bu bilgi son derece yanlıştır. Virüsler dış ortamda “kristale benzer bir yapı” gösterirler. Virüsler özgül reseptörler aracılığıyla hücreye giriş sağladıktan sonra mekanizmaları aktifleşir ve kendini çoğaltmaya başlar. Çoğalan virüsler hücreyi patlatarak çıkabilir ya da o hücreyle birlikte varlığını sürdürmeye devam edebilir. Özellikle zarflı virüsler dış ortama karşı dayanıklı değildir. Zarfını kaybettikten sonra zarf yüzeyindeki proteinler olmadığı için hücrelere giriş sağlayamazlar.
1.Yeryüzündeki bütün salgınların arkasında virüsler vardır.
Yeryüzünde endemi ve pandemiye sebep olan bütün hastalıkların arkasında virüsler vardır. Bakteriyel hastalıklar sanıldığının aksine salgınlara neden olmazlar. Kuş Gribi, Domuz Gribi, AIDS, Ebola Hemorajik Ateşi, Kırım Kongo Kanamalı Ateş Hastalığına neden olanlar sadece virüslerdir. Bakteriyel hastalıklarda kullanılan antibiyotiklerin virüsler üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Bu nedenle karşılaşılan her virüs için o virüse özgü andidot üretilmektedir ve bu hastalığın önüne geçilmesi için ciddi bir zamana ihtiyaç duyulmasına neden olur.
2.Virüs genomları parçalı olabilir.
İnsan, hayvan, bitki hatta çoğu mikroorganizmanın genomları tek parçalı olmasına rağmen virüsler parçalı genomlara sahip olabilir. Örneğin influenza virüsünün genomu 8 parçalı RNA molekülüdür. Mutasyon hızı çok daha fazladır ve bu da virüsün tek bir aşısı ya da tek bir tedavisi olmamasına yol açar.
3.Virüslerin karılma makineleri vardır.
“Antijenik Karılma” olayı virüsler için son derece önemlidir. Örneğin; insandan domuza ve aynı şekilde kümes hayvanlarından domuza geçen bir virüs olduğunu düşünelim. İki farklı virüs domuzda karılır ve insan ve kümes hayvanlarından farklı antijenik özellikte bir virüs oluşur. Bu virüs tekrar insanlara geçtiğinde bir öncekinden çok daha farklı antijenitede bir virüs olarak hastalık yapar.
4.Evrimin en can alıcı ve en güzel örneği virüslerdir.
Influenza ve HIV bunun için en güzel örneklerdir. Bir kere grip aşısı olduğunuzda hastalıktan ömür boyunca kurtulmuş sayılmazsınız. Grip aşıları her yıl tekrarlanması gerekir. Çünkü influenzayı vücudunuza aldığınızda o mutasyona uğrar. Sizden bir başkasına bulaştığında onda da mutasyona uğrayarak başkasına geçer. Aradan geçen süreden sonra siz tekrar grip olursunuz ancak size geçmiş olan virüs en baştaki virüsten tamamen farklıdır. Yayılma hızı onun daha da güçlenmesine ve sizin bağışıklık sisteminizin onu daha önce karşılaşmadığı bir antijene dönüştürür.
HIV’in neden olduğu AIDS hastalığında kullanılan ilaçlar bir süre virüsün önünü kesmiştir. AZT virüsün enzim aktivitesini bloke etmiştir ve virüsün çoğalmasını engellemiştir. Ancak virüs mükemmel bir hamleyle ilaca karşı direnç göstermeye başlamış ve mutasyona uğrayan virüslerle hastalığın tekrar aktifleşmesine neden olmuştur.
5.Aşılar sadece viral hastalıklar için kullanılır.
Grip, kızamık, suçiçeği gibi hastalıklar viral hastalıklardır. İnsan vücuduna zayıflatılmış ve az miktarda verilen virüslerle insan bağışıklık sistemi uyarılır, bellek hücrelerinin o antijeni tanıması ve ona uygun anktikor üretmesi sağlanır. Böylelikle o virüs vücuda girdiğinde bağışıklık sisteminin bellek hücreleri onu hemen tanır ve onunla savaşmaya çok erkenden başlar. Aşılanan hastaların büyük bir yüzdesinde hastalık görülmez. Aşılama sistemiyle yeryüzünden silinen hastalıklar vardır. Bunlardan en bilineni Çiçek Hastalığı’dır.
6.Virüsler sadece hastalık yapmazlar, hastalıkların tedavisinde de kullanılabilir.
Son zamanlarda bakteriyel hastalıkların tedavisinde antibiyotikler yetersiz kalmaya başlamıştır. Çünkü bakterilerde diğer tüm canlılar gibi hızla evrimleşmektedir. İlaçlarla onların evrimine hız kazandıran ise biz insanlardır. Bu nedenle artık antibiyotikler yeterli gelmemektedir. Bakteri kaynaklı hastalıklardan ölüm oranı her geçen gün hızla artmaktadır.
Bakteriyofajlar sadece bakterileri hedef alan özel virüslerdir. Bakteri dışında başka bir hücreye giremezler. İlk olarak 1930’ların sonlarında fajların bakteriyel hastalıklara karşı ilaç olarak kullanılması fikri ortaya atılmıştır. Fakat ilaç sektörünün günden güne büyümesi antibiyotiklerin çok daha kolay üretilmesi ve yaygınlaşmasına neden olmuştur. Bu sebeple geri plana atılan “faj tedavisi” son yıllarda tekrar gündeme gelmeye başlamıştır. Dar spektrumlu antibiyotik işlevi göreceğini söyleyen uzmanların çalışmaları son derece dikkatli bir şekilde devam etmektedir.