Bir Ankara Polisiyesi: Behzat Ç.

Bir dizi düşünün; çekim kalitesi mükemmel değil, argo fazlaca var, hızlı çekilmiş sahnelerde mevcut ve lüks semtlerde çekilmiyor. Üstelik merkezi İstanbul değil. Herkes iyi değil ya da iyilerin kazandığı bir yer de yaşamıyorlar. Biraz kötü biraz iyi yani ne siyah ne beyaz aslında çoğu kez gri. Başrollerin yani karakterlerin arasında çok mutlu olan ya da hayata hep pozitif bakan biri de yok. Herkes pembe rengin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamıyor. Kimse kimseye boyun eğmiyor. Klişelerle dolu aksiyon sahnesi de yok ama bir polisiye!
Şimdi o diziyi bir kez daha düşünün; Erdal Beşikçioğlu gibi oyunculuğun yakıştığı harika bir adam var.Proje tasarımı Emrah Serbes’e ait olup, Ercan Mehmet Erdem ve Birol Tezcan (Tretman) senaryosunu yazdıktan sonra Serdar Akar’da yönetmenliğini yapınca sonuç: Bir Ankara Polisiyesi – Behzat Ç.
Dizinin ilk tanıtım fragmanı hala zihinlerde kalacak kadar özeldi. Barda filmiyle tanıdığım, Köprü’de aşık olduğum ve Vali filmiyle ALLAHU EKBER dediğim Erdal Beşikçioğlu’nun Behzat olması kadar muazzam başka bir durum olabilir miydi? Hayır! Behzat Amirimiz arabasından iniyor ve oynamaya başlıyor. Sonrasını söyleyeyim mi? Başlayana kadar asker gibi şafak saydım. 19 Eylül 2010 tarihinde yayınlandıktan sonra bir daha pazar günleri eskisi kadar boş ve anlamsız olmadı.
Erdal Beşikçioğlu’nun başrolünde olduğu dizide; İnanç Konukçu, Fatih Artman, Berkan Şal, Berke Üzrek ve Seda Bakan gibi isimler de ekibin diğer üyelerini oluşturuyordu. Ayça Eren’de bize kalırsa ekibin diğer parçasıydı. Nejat İşler, Hazal Kaya, Güven Kıraç gibi isimlerde vardı ancak biraz konuk oyuncu kıvamındaydılar. Seda Akman, Mine Tugay ve Canan Ergüder ise dizinin en güçlü kadınlarından diyelim.
Gelelim esas meseleye;
Behzat Ç. 1985 yılında Akademiden mezun olduktan sonra meslek hayatına Cinayet Büro’da devam etmiş olan bir polis. Tatlı, sevimli ve tonton bir amir ise hiç değil. Karısı ile sorunlu evliliği yine sorunlu bir şekilde bitmiş ve bu durumda kızı Berna’ya yansımıştır. Canımız Berna’yı ise Hazal Kaya canlandırıyordu. Berna’nın intiharı ile Behzat ile beraber izleyici de çukurun içine doğru çekilmeye başladı.
Behzat ve ekibi bir taraftan bürodaki olayları çözerken diğer taraftan ise Behzat intihar ettiğini düşünmediği Berna’nın katilini bulmaya odaklandı. Ercüment Çözer ve Memduh Başkan ile her şey biraz daha arap saçına döndü. Arap saçına dönerken ses getirmeye devam etti.
O sırada hepimizin normal bir üniversite öğrencisi diye düşündüğü Şule hayatımıza girmişti. “Merhaba tanışalım mı?” Cümlesiyle onunla tanıştık. Tanıştığımızda o kadar şüphelenmedik ki! Sezon finalinde ağzımız beş karış açık kalakaldık.
Bu karmaşanın arasında dizi başladığında sürekli izlediğimiz gibi kusursuz karakterlere sahip polis bekleyenler bir yere uğradı. Uğradıkları yerin adı: Hayal Kırıklığı.
Olamazdı! İyi bir eş olamamış ve aynı zamanda baba olamamış bir adamı mı izleyecektik? İzledik. Bal gibi de izledik. İzlememek için direnenlerin de sonu pazar akşamını beklemek oldu. Çünkü görünen ardında bir köy vardı. Oturmayan taşlar vardı. Bu da merak uyandırıyordu.
Behzat Ç. alt metninde birçok trajediyi barındıran ve genellikle kaybeden bir adam. Tüm bunları ise dramatize edip sürekli ağlanmak yerine farklı bir imaj çiziyor. Adam marjinal! Dağılabilirsiniz.
Dizinin girişi bir anda televizyon dünyasında dalga yarattı. O zamanlar böyle online dizi platformları yok. Bu dizi de ise enteresan işler dönüyordu.

Yok aslında enteresan bir şey dönmüyor. Zeki bir kurgudan mükemmel oyunculuklar çıkaran adamları izliyoruz. Karakterlerin birbirinden farklı hareketleri var. Üstelik hepsi orijinal mi? Evet, galiba kıyak adamlar.
Seviyorum Merkez Harun!
İnsanların anlamsız sorularına enteresan cevaplar veren, Eda’ya aşık, anasının kuzusu ve bizim canımız Harun. Behzat Amirine olan düşkünlüğü tartışılmaz. Harun’un en büyük hobisi ise yemek yemekti. Boş görünen ama kalbi tatlı bir aşıktı. Sorgu odasında güzel sahneler çıkarıyordu.
Oralet inancının baş kahramanı: Hayalet!
İnanç Konukçu’nun canlandırdığı Hayalet, belirsizliği ve zeki esprileri haricinde bir de hafiye gibidir. Her ne olursa önce Hayalet duyar ve bilir. Eli, kolu her yerdedir. Hayalet bir sahnede bu lakabı için şunları söylüyor; İnsanlar görünmediğim için değil beni göremedikleri için benimde onları göremediğimi düşündüklerinden dolayı bana Hayalet diyorlar.
Telsizlerin adamı: Akbaba!
Akbaba’nın hobisi telsiz sesiyle uyumak. Cesetlere karşı bir ilgisi var desek abartmış olmayız sanırım. Kokusundan anlar kimin ceset olup kimin yaşadığını. Belli belirsiz bir adam gibi görünse de arkasında derin bir hikayesi var ve seyirci bunu biraz ilerleyen bölümlerde görüyor. En sevmediği şey ise menemenin kabuklu domates ile yapılması.
Ekibe dahil olan birkaç isim de var tabi ancak esas adamımız Behzat’ı ayrı ekibini ayrı seviyoruz. Kitlesi büyüyor ve büyüdükçe daha fazla ses çıkarıyor. Bu durum ise o dönemlerde pembe dizi severlerin canını bir hayli sıkıyordu. Bu insanları kumandanın icadından haber etmek lazımdı ancak o zamanlar sosyal medya nefes alır gibi kullanılmıyordu.
Hayatın anlamsız bir şekilde vurduğu bizim ekip oldu mu size alkolik. Şimdi okuduğundan etkilenenler olduğu için bu kısmı flu yazmak isterdim ancak bu panele admin bunu eklememiş sanırım.
Alkolik falan diyoruz da esasen yok öyle bir şey. Kimileri su içer kimisi de suyu sek içemez. Hah işte bu ekip suyu sek içemeyenlerden. Gittikleri meyhane sahnelerini her bölüm bekleyenler de yok değildi. Ankara’ya uğrayayım oranın da suyunu bir içeyim derseniz; Sokakbaşı Meyhane’yi kime sorsanız size gösterir.
Dizinin çekim yeri, popüler kaygıdan fazlasıyla uzakta olan bir nokta olan Ankara’ydı. Bu ekip İstanbul’un sadece Ankara’ya dönüşünü sevdi.
Dizi’nin üç sezon boyunca yönetmeni değişti. Süresi kısaltıldı ancak Behzat Amirin sevenleri onu yalnız bırakmadı. Kızılay Meydanı’na toplanılıp hep beraber diziyi bile izlediler. İzleyicisinin sahip çıktığı kadar kanalı olan Star Tv’de bu dizinin arkasında durdu.
Behzat Amirimiz biraz farklı adam demiştik. Eski karısı, Bahar ve Gönül gibi pek çok kadın girdi hayatına. Ancak bir kadın geldi; Savcı Esra! Behzat Amirimizin ekseni sanırım biraz orada kaydı. Ama ne savcı! Savcı Esra, adaleti bozuk dünyaya adaleti getirmek için canını feda edebilecek bir kadındı.
Behzat Amirimiz sonunda mutlu olacak dedik ama sanırım biraz erken dedik. Belki de diziyi sevmeyenlerin nazarı değmiştir. Repliklerinden tutun da evlenme tekliflerine kadar bugüne kadar izlediğiniz tüm aşklardan daha farklılardı. Samimi ve mutsuz. Bir çift mutsuzken bile ne kadar dünyanın en iyi çifti olabilecek ise o kadar iyilerdi. Saygılar Savcı’m.
Erdal Beşikçioğlu’nun oyunculuğunu konuşturduğu sahne o kadar çok ki! Bir tanesini seçip buraya eklesek diğerine haksızlık olur. Hiç konuşmadan oynadığı bölümleri mi anlatalım yoksa Behzat’ın bir anda nar tanesi gibi çoğalmasını mı?
Her şeyi bir kenara atın. Bir dizinin içinde Neşet Ertaş varsa o dizinin kötü olma ihtimali olabilir mi? Olamazdı. Olmadı da! Neşet Baba’nın haricinde dizinin nokta atışlık müzikleri vardı. Jehan Barbur’dan tutun Pilli Bebek’e kadar. Pilli Bebek dizinin resmi müzik sağlayıcısı diyebiliriz. Behzat Ç. dizisinin müziklerinden oluşan özel bir albümleri de mevcut.
Yetmiyordu! Dizinin öyle bir ekibi vardı ki; ustaları hiç unutmadı. Haliyle unutturmadı. Kimseye toz pembe bir hayat aşılamadı. İnceden değil babalar gibi laflarını bam bam söylediler. Mine Tugay’ın bu sahnede söyledikleri mıh gibi kazındı akıllara!
Behzat Ç. öyle bir diziydi ki; burada ne söylesek eksik kalacak. Ne yazsak biraz daha yazılabilecek. Bu yazı hiç bilgisi olmayanlara küçük bilgiler, sevenlerine ise yeniden izlemek için bir işaret olsun. Velhasılıkelam, o vosvos bir gün gelecek.