Dizeleriyle İçimizdeki Çiçeği Açtıran Kadın: Sinem Sal

Lakuna kitabı ile ölüm, Anekta kitabı ile de varoluş şiirlerini ele alan ve daha sonra 2014 yılının Nisan ayında “April Yayıncılık” etiketiyle çıkan “Yine de Amin” şiir kitabıyla daha da sesini duyuran Sinem Sal, 2016 yılında da öykülerini içeren “Dank” kitabıyla karşımızdaydı. Şiir kitaplarında alışkın olduğumuz aşk şiirleri dışında ölüm ve varoluş konularını işleyen yazarın, “Yine de Amin” kitabı; içinde olmayacak duaya bile üzüle amin dedirten bir aşkın doğurduğu şiirleri barındırıyor. “Yine de Amin”in hikayesini ise şöyle anlatıyor bir röportajında;
“2013 yazında, bir kadın fal bakmak istediğini söyledi. Sonra da fincanı kaldırmadan okumaya, olup biteni anlatmaya başladı. Yaşadığım aşk için de “Olmayacak duaya âmin diyorsun” dedi. “Olsun, yine de âmin…” diye cevap verdim. Oradan geliyor kitabın adı. İmkansız görünen her şeye yazıldı bu şiirler.”
Kadıköy’ü çok seviyor ve antikacılar sokağında 1 tl’ye çay içerek şiirlerini yazmaya bayılıyor. Hatta öyle ki Kadıköy’den başka bir yerde aşık olamadığını söylüyor. Aşk ile sanat işlerini birbirinden ayırmayı laiklik olarak görüyor. Kitaplarında hem biraz kara mizah hem de alaturka bir yanı var Sinem Sal’ın. Ayrıca dizelerinde ölüm ve varoluş konularını işlemesine rağmen nasıl yapıyor bunu bilmiyoruz ama resmen çiçek açtırıyor içimizde. Onun da dediği gibi; “üstad biz çiçek yetiştiriyoruz ağzımızda, açalım da gör. açalım da gör!”
Sinem Sal’ın dizelerinin geçtiği Mabel Matiz’in “Geziyorum Dünya İşte” şarkısını aşağıdaki linkten dinleyince eminiz bize ve dizelerin içinizde çiçek açtırdığına hak vereceksiniz ?
[youtube]https://www.youtube.com/watch?v=Pj3tHFyR6sw[/youtube]
2016’da çıkardığı “Dank” kitabında, tekkesini terk eden dervişler, süper olmayan süper kahramanlar ile bizi alıp ayrı bir ütopyaya taşıyor. Kitabın tanıtım bülteninde ise; “Anladığımda bir şey hissetmeye ihtiyacım vardı. Bu halime alışmamaya ihtiyacım vardı. Bu çağa Hissizlik Çağı dediler, ama bence bu çağ Hırıltı Çağı. Hepimizin içinden bir ses geliyor, yaşadığına dair. Anlamı yok. Bu çağ, kesinlikle Hırıltı Çağı…” diyerek günümüz duyarsızlığına ya da ilişkilerine gönderme yapıyor.
“bir yumruğu havada öpmek gibi hedeflerim var,
dövüşmemiz mümkün değil”
diyecek bir naiflikte ama aynı zamanda hiç bakamadığımız perspektiflerden bakarak kuşlara karşı bile empati yaptırabilecek duyarlılıkta Sinem Sal. “Belki uçmamak da kuşun özgürlüğüdür.” dizeleriyle de bize bunu çok güzel gösteriyor. Naifliğiyle hırçınlığını, duayla öfkesini bastırıyor ve en az uçan kuşun özgür olamayacağını bize anlattığı gibi, kalemin de yazmadıkça tutsak olduğunu söylüyor güçlü kelimeler ile. Yakından gördüğünüzde ise böyle bir insan değil de kim yetiştirecek içinde çiçek diye düşündürecek kadar güler yüzlü ve şefkatli, aynı zamanda kolu kırık olduğu halde bile okurlarıyla kucaklaşmak için imza günlerini katılacak kadar tatlı. Aynı zamanda ot dergisindeki köşesinde her ay yazılarıyla bizi mest etmeye devam ediyor. Böyle güçlü bir kalemi olan ve böylesine gönlü kocaman bir insanın hayatımızda ve edebiyatımızda hep var olmasını istediğimiz Sinem Sal’ın, en sevdiğimiz şiiriyle sizi başbaşa bırakıyoruz.
“Kimle yürüdüğümden emin değilim ama yalnız olduğum şüphesiz
batıl aşktan geçenin kemikleri ayrılır üçe beşe
sonra yanmış bir kasabada ahaliye ibret salar
on köye yayılır efsanesi bir ölünün
zira ölmeden efsane olan varsa aranızda
muhtemelen bizden değildir o da
yedi kez tavaf edip koyup seni ortaya
iyi huylu atlar da değil üstelik bindiğim
sandığımdan kısa sürdü şeytan taşlama
huyudur şeytanın hep olur ve havada kalır elim
alıp götürmüştür satamadan getirmez zira
açacağımız pencere üç adım ötede
oda giderek büyüyor, eşyalar da öyle
kalbim bedenimin içinde mehteran
bir yere vardığım görülmez benim
şu hayatta en çok sabrımı zorlamadığıma gücendim.
bizim için yalnız şunu diyebilirdim
iki farklı dilde aynı anlama gelseydik keşke.”