Dip: Her Şeyi Tamir Etmek Zorunda Değilsin

Dip: Her Şeyi Tamir Etmek Zorunda Değilsin

“Olmuyor, aklım almıyor. Ruhun ölmüş senin, ruhun. Gitmiyor, gölgen mesken tutmuş içimin odalarında, içim… Yok olmaz, imkansız, hayır… Hiçlik bile böyle yakmadı. Ne büyük inkar;intihar…”

İki bölümünün peş peşe yayınladığı günden beri, yani 30 Mart’tan beri bıkmadan usanmadan, başa sarıp sarıp Gaye Su Akyol‘un bu parçasını dinliyorum. Sözler güzel, söyleyen daha güzel…

Nasıl güzel bir ses, nasıl güzel bir yorum bu böyle…

Dizi için yaptığı diğer şarkı “Bu Dünya Niye Böyle” de apayrı güzel, apayrı dokunaklı. Ancak bu “Ruhun Ölmüş Senin” beni o kadar derinden etkiledi ki… Şarkının güzelliğinin yanı sıra Sahir-Ekin sahnesinde çaldığı için herhalde ki kalbime bu kadar dokundu.

Ben 2.bölümü yazarken bunu dinliyordum. Siz de okurken dinlemek isterseniz diye linki bırakıyorum.

Evet, gelelim aklımıza düğümler atan, soru işaretlerini fazlalaştıran, merakımızı daha da artıran 2.bölüme.

1.bölümün sonunda Bilge ve Sahir üstlerine yağan kurşunlardan kaçmak için birlikte köprüden atlıyorlardı. 2.bölüm tam olarak o noktadan başladı.

Sahir ve Bilge karanlık sularda. Ama onların dışında biri daha var; Ekin.

Sahir karısına dokunuyor, sarılıyor. Tam hasret sona mı eriyor diyoruz ki… Bilge hem kendini hem de Sahir’i karanlık sulardan çekip kurtarıyor. Kurtarıyor kurtarmasına da… Bu sahne beni bir miktar rahatsız etti. Neden diye soracaksınız, hemen cevaplıyorum.

Bilge 1.bölümde peruğu takarken peruk gayet rahat bir şekilde kafasında oynuyordu. Ama epey yüksekten suya atladıklarında peruk hala kafasında. Eh, olabilir tokayla tutturmuştur mu dediniz? Peki kıyafetlerinin ve peruğun kuru olması? Sular damlası gerekirken nemli gözükmesi? Eee bu da mı olabilir? Eh o zaman bir tek bana garip gelmiştir diyerek devam ediyorum.

Sahir  baygın bir şekilde yatarken karısının hayaletini bir kez daha görüyor. Ekin’in yaşadığını ve onu uykusundan uyandırdığı bir sabahı…

“Beni bırakma…”

Sahir ve Bilge dibe batmaktan kurtuluyorlar, peşlerindeki adamlardan da kurtuluyorlar. Bilge sonra Sahir’den de kurtuluyor kurtulmasına ama babasının yerini öğrenebileceği saat Sahir’in eline geçiyor.

Bu arada Bilge‘nin arkadaşı aynı zamanda babasının eski öğrencisi olan Emre 1.bölümde peşine taktığı adamlardan kurtulamıyor. Tam kaçmak için evden paraları alırken eve sis bombası atılıyor. Emre kitaplığındaki eski bir kitabın arasındaki çipi bulamasınlar diye yutuyor. İşte bu tavrı sakladıkları konuyu, Bilge’nin babasını ve peşindekileri daha çok merak etmeme neden oldu.

Ne var o çipin içinde?

Sahir’in aklı bulanık, bilinci karıncalı, zihni uyuşmuş… Nasıl böyle karmaşık hissetmesin ki? Onu biri arıyor, ekranda karısının ismi. Ama konuştuğu karısı değil. Nasıl olsun? Karısı iki sene önce ölmüş. Peki kim bu? Ekin’in telefonu birinin eline mi geçti? Geçtiyse Sahir’i neden arasın ki?

Bunlar izleyici olarak benim sorduğum sorular. Bir de Sahir açısından düşünsenize… Hala hayalini gördüğünüz, size gülümseyen, size bakan kaybettiğiniz aşkınız sizi arıyor. Bu adam nasıl dağılmasın? Sahir de dağılıyor tabi… Ekin’le anılarının bir kısmını sakladığı kutuyu çıkarıyor. Kutuyu açarken elleri titriyor, gözleri doluyor. İşte o noktada da ben dağılıyorum. Çünkü Sahir’in hisleri içime işliyor, düşünceleri aklımı karıncalandırıyor. İlker Kaleli‘nin oyunculuğunu sevmemin en büyük sebebi. Oynadığı karakter ne yaşıyor, ne hissediyorsa izleyiciye o hisleri geçirmeyi başarıyor.

Evet, Ekin’in telefonu o kutudan çıkıyor. Birinin o telefonu alıp Sahir’i işletmiş olma ihtimali de kalkıyor ortadan. Bu yüzden Sahir’in kafasındaki o soru işareti daha da büyüyor.

“Bunu kim, nasıl ve neden yaptı?”

Sahir bütün gece bu sorunun cevabını arayıp bulamadığından sabah ilk soluğu baba gibi, abi gibi gördüğü Ali Kemal‘in yanında aldı. Peki Ali Kemal ne yaptı? Sahir’in endişesini anlayıp hemen onu arayan kişiye odaklanıp onun peşine mi düştü? Yoksa Sahir’in hayal gücünün genişlediğine dair bir atıfta bulunup hepten kafayı yemiş olabileceğini mi ima etti?

“Olmayan karını sana gösteren zihnin olmayan bir telefon almış olabilir.” -Ali Kemal

Aslında Ali Kemal burada mantıklı bir şekilde konuşuyor. Sahir’in alkole düşkünlüğü, ilaç sorunu Ekin konusundaki hayal gücünün sınırlarını zorluyor olabilir. Ancak Sahir’in elinde somut bir delil de var; akrebi olmayan bir saat.

Ayrıca Sahir bu konuşmada Ekin’le geçmişinden ve onu bulmuş olabileceklerinden bahsederken hikayenin daha fazla derinleşeceğinin de sinyallerini veriyor.

 

“Kimsenin ölmek istemediği günler benim ölesim geliyor.” -İsmail

İsmail sen de olmasan bu dizide nasıl güleceğiz biz? İntihar ihbarı olmadığı anlar canının nasıl sıkıldığını ancak böyle anlatabilirdi. Üstüne bir de ambulansın sirenlerini çalıştırmak için can atması ve Aylin’e “Sen Beşir’in hikayesini bilmiyor musun ya?” diye takılması 2.bölümdeki Top 3’ümü oluşturdu. Sahir’le ilişkisinin nasıl başladığı, Sahir’in İsmail’in annesini merak edişi falan bunlar hep merak edilen detaylar tabi ki…

Bir de Şengül vardı, değil mi? Sahir’in amiri mi desem, müdürü mü, patronu mu bilemedim. Yani ben bu işlerden pek anlamıyorum. O yüzden ben şimdilik müdür diyeyim.

Müdür Şengül Sahir’in telefonuna gelen, ama kurumdaki kayıtlarda olmayan ihbar yüzünden üstlerinden uyarı alıyor. Bunu Sahir’e anlatıp onu uyardığında ise Sahir’in o serseri ve umursamaz hali baş gösteriyor.

“Bazen sırf benimle konuşmak istediğin için konuştuğunu düşünüyorum. Eğer öyleyse beni germene gerek yok. Bir gün kahve içelim, olmaz mı?” -Sahir

Bölümün ilerleyen dakikalarında Şengül’le ilgili kocaman bir soru işareti beliriyor. Hem de ne soru işareti… Şengül’ün Ali Kemal’i aradığını, Ali Kemal’in de Sahir yanına geldiği için aramayı cevaplamadığını görüyoruz. İkisi arasındaki bağlantı ne? Amaçları ne? Bunlar da merak edilenler listesinde. Hele Ali Kemal’in bölüm sonu patlattığı bomba da düşünülünce acaba o işin içinde Şengül de var mı diye bir düşündüm tabi… Bakalım, göreceğiz.

Ali Kemal demişken Sahir akşam Ali Kemal’in dükkanına uğruyor. Marangoz dükkanına… Sahir kapıdan girer girmez Ali Kemal ona bir bez fırlatıp kendisine yardım ettiriyor. Tabi Sahir’e göre değil pek o işler. Onun amacı; Ali Kemal’in Sahir’e gelen arama hakkında bir şey bulup bulmadığını öğrenmek. Ama Ali Kemal o konuda hiçbir şey yapmamış ?

“Aklına da bu kadar güvenme. Bana güven.” -Ali Kemal

Gelelim Sahir’i atlatan Bilge‘ye ve dizide en sevdiğim karakterlerde ilk beşe giren Uygar‘a…

Bilge koşa koşa “İleri Adım Özel Öğrenci Yurdu”na gidiyor, Uygar’ın yanına. Tam olarak aralarındaki husumeti kavrayabilmiş değilim. Abla-kardeş gibi duruyorlar ama değiller. Arkadaşlarsa bu ilişkinin nasıl başladığını çok merak ettiğimi söyleyebilirim.

Uygar şirket açıklarını bulan, zeki ve çok değişik bir çocuk. Dünya’nın en net insanı da olabilir. Lafı dolandırmadan söylüyor.

“Ölenler ölürler ama…”

Uygar’ın panik atağı var. Bilge’nin peşinde birilerinin olma ihtimali onu ölüm korkusuyla yüzleştiriyor. Ölmekten korkuyor. Çünkü ablası ölmüş. Hem de kendi kendine ölmüş. Peki Uygar’ın ablası kim olabilir? Aklınıza bir ihtimal geldi mi? Kendi kendine ölen bir kadın. Evet, benim de aklıma tıpkı sizinki gibi direkt Ekin geldi. Belki o’dur, belki değildir. Bekleyip göreceğiz.

“Yarım bilgi hiç bilgiden kötüdür.” -Uygar
“Korkmak sonucu değiştirmez. Sadece bizi sabote eder.” -Bilge

Bilge ile Uygar’ın akşam yaptıkları sohbette Bilge’nin aile geçmişini dinliyoruz. Teyzesini anne, eniştesini baba zanneden Bilge gerçek babasının Orhan Erkan olduğunu 13 yaşında öğreniyor. Uygar bu durumu sorguluyor: Kaç yaşında, nerede, kimden öğrendiğini, ne hissettiğini…

“Söylediği vakitten geç gelir, söz verdiğinden az kalırdı.”
“Babamın tehlikeli işleri var. Beni korumak için böyle yapmış dedim.” -Bilge

Geceyi noktalamadan Sahir’in intihar girişiminde bulunan bir adamı kurtardığına değinmeyelim mi?

Sahir bir saatçinin önünde durup saatlere bakarken Aylin’den bir telefon geliyor. Sahir’in yakınlarındaki bir tostçuda bir adam önce metresine sıkmış, sonra da kendine sıkmaya karar vermiş.

“Kendini sıkma, kendine de sıkma.” -Sahir

Sahir adamın önce metresine sonra kendi kafasına silah dayamasının sebebini anlayana kadar konuşuyor. Anladıktan sonra daha çok konuşuyor. Adamla bir bağlantı kuruyor, onunla aynı şeyleri yaşamış gibi anlatıyor. Ancak adamın çocuğunun ona kapıdan seslenmesi silahı ateşlemesine neden oluyor. Neyse ki Sahir hızlı davranarak kurşunun adamın şakağına girmesine izin vermiyor.

Sahir bir görevi daha başarıyla atlattıktan sonra Aylin’le bara gidiyorlar, Sahir’in bir gece önce dağıttığı bara. Aylin’le sohbet ederken Sahir’in gözü garsona takılıyor, garson kaçmaya başlıyor. Sahir, garson çocuğun bir sokakta karşısına çıkınca çocuk para karşılığı telefonu cebine attığını itiraf ediyor. Yani o aramanın Sahir’in hayal ürünü olmadığı kesinleşiyor.

Sahir kendinden emin olunca yine soluğu Ali Kemal’in yanında alıyor. Telefonu cebine birinin koyduğunu söylemek istiyor. Çünkü içi rahat değil. Ali Kemal’in ona inanmaması ve ona bir yabancı gibi davranmış olması tuhaf geliyor.

“Niye beni tanımıyor gibi davranıyorsun?” -Sahir
“Sen benim yaşamamdan korkmamış adamsın. Ölümüm daha kolay olur, merak etme.” -Sahir

Sahir için gece çabuk bitmiyor tabi. Üzerine kurşun yağan motorunun düzelmeyeceğini öğrenince bir garaja gidiyor. Brandayı kaldırınca eski bir araba ortaya çıkıyor.

Ve işte kalbimi en çok acıtan sahne… ?

Sahir arabaya biniyor, torpido açık. Kapatmaya çalışıyor, kapanmıyor. Sahir inat ediyor ama nafile.

“Ben onu öyle seviyorum, olduğu gibi. Seni de öyle seviyorum. Her şeyi tamir etmek zorunda değilsin.” -Ekin

Ekin’in ve Sahir’in telefonu sehpanın üstünde duruyor. Bunda ne var duramaz mı? Durur tabi canım… Durur da Sahir’in telefonu çalmaya başlayınca ekranda kimin ismi göründü dersiniz? Evet, Ekin’in ismi! Sahir telefonu açana kadar arama sonlanıyor.

Sahir duştan çıkmış, alkollü değil. Yani bu sanrı değil, hayal değil, kabus ya da rüya da değil.

Sahir onu arayan Ekin’i geri arıyor ve sehpanın üstünde duran telefon çalmaya başlıyor!

Sahir tam kafayı yemek üzereyken Ekin onu bir kez daha arıyor ve makine sesli bir adam ona bir adres veriyor.

Aynı ses aynı adresi o sırada bir başkasına daha söylüyor: Bilge’ye.

Sahir evden fırlıyor, Bilge ders vereceği sınıftan…

Bilge o adrese önce varıyor. Korkuyla içeri giriyor. Evin içinde ilerlerken en sonunda banyoya ulaşıyor ve küvette kanlar içinde arkadaşı Emre…

Bilge korkudan çıldıracak gibi dururken eve birinin girdiğini duyduğu için odalardan birine saklanıyor. Gelen tabi ki Sahir.

Sahir Emre’nin kanlar içindeki ölü bedenini incelerken içeriden bir ses duyuyor: Bilge’nin telefonu.

Sahir odaya yavaşça giriyor, arkasında kalan Bilge’nin bir vazoyu kafasında kırmasıyla yere düşüyor.

Gelelim 2.bölümün şok edici son sahnesine!

Burası size bir yeri çağrıştırıyor olabilir mi? Bir marangoz dükkanını mesela?

Peki bu arkası dönük adamı birine benzettiniz mi?

Ya bu akrebi olmayan saat ne alaka?

İşte Ali Kemal!

Sahir’in en yakını bildiği Ali Kemal!

Aynı zamanda Sahir’i Ekin gibi arayan, Bilge’yi de arayan ve ikisine de aynı adresi veren Ali Kemal!

dip ikinci bölüm izle

2.bölümde Feridun Düzağaç, Lale Mansur gibi kadroda olan isimler henüz yok. Onları izlemek için sabırsızlandığım gibi hikayelerini de merak ediyorum. Feridun Düzağaç Bilge’nin babası, Lale Mansur ise annesi rolünde.

Senaristlerimiz Başar Başaran ve Emre Özdür‘e tekrar tekrar teşekkür ediyorum, olay örgüsü ve kalite kokan replikler için. Bu bölümü izlerken o kadar çok cümleyi kenara not etmişim ki sanki birini paylaşacağımı bilemedim.

Senaristlerin kalemi ve oyuncuların verdikleri hissiyat çok başarılıydı.

Her repliği çok sevdim ama 2.bölüm için yazımı en en en sevdiğim “Seni de öyle seviyorum. Her şeyi tamir etmek zorunda değilsin.” le noktalıyor, 3.bölümde görüşmek üzere diyorum.

Dip 1. Sezon 2. Bölümü izlemek için buraya tıklayın.

Zeynep Haskırış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir