Üç Kuşağın Hikayesi: Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin
Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin izlediğim sayısız tiyatro oyunu içinde dekoru olmayan tek tiyatro oyunuydu. Aynı zamanda bir tiyatro oyununun etkileyici olması için dekora, kostüme, ışık oyunlarına ihtiyacı olmadığının en iyi örneği. Oyun Dario Moreno’nun“İstanbul’un Kızları şarkısı ile başlıyor.
Hiç bu kadar deniz, olup da bu kadar az yosun kokusu olan başka bir şehir daha var mı acaba?
Yan yana üç sandalyeye oturmuş üç kuşak kadın; Kız, anne ve anneanne. Her biri kendi hüzünlü hikayesini bazen koro halinde aynı anda, bazen de iç sesinin yansıması halinde anlatıyor. Üç ayrı hikayenin aslında ne kadar aynı yalnızlığı içerdiğini izliyoruz.
Hiç yalnız kalamadığım zamanların acısını kocaman bir yalnızlık ile ödeyecektim.
Bir kadın, sadece bir evlat iken evlenip evlat sahibi oluyor. Ev, iş ve çocuk üçgeni arasında kaygılı bir koşuşturmaca ile geçen bir hayatı var. Mutsuz bir evlilikte yalnız olduğunu hissedemeyecek kadar birey olmaktan uzak. Yıllar geçiyor ve tüm hayatını anne olarak geçirmiş bu kadın artık yaşlanıyor. Kimsenin sadece anne olmayı başarmış yaşlı bir kadına ihtiyacı kalmayınca huzurevine gönderiliyor. Tüm hayatı boyunca kadın ilk defa kendini sonsuz bir yalnızlığın içinde buluyor.
Bir de sağırmışım gibi bağıranlar var; “Ayfer teyze iyi misin?” Ben iyiyim de sen salak mısın?
Oyuncuları sandalyelerinden hiç kaldırmadan 50 yıllık bir yaşamı, duygu geçişlerini başarılı şekilde yansıtan mükemmel mizahi bir metin. Oyunun yazarı Murat Mahmutyazıcıoğlu. Bir erkeğin gözünden bu kadar başarı ile yazılmış ve ödüle layık bulunmuş üç kadının hikayesini mutlaka izlemelisiniz.
Oyunda çalan şarkıyı dinlemek isterseniz linkte bulabilirsiniz 🙂