Romantik Komedinin Kraliçesi: Sophie Kinsella!

Romantik Komedinin Kraliçesi: Sophie Kinsella!

Yazdığı karakterler yüzünden insanda saçını başını yoldurma hissiyatı uyandıran, sinirden tırnaklarını kopartan ama aynı zamanda kahkahalara boğan ve ilişkiler konusunda iç çektiren bir yazar: Sophie Kinsella!

Sophie Kinsella

Eskiden ekonomi muhabiri olan Kinsella, edebiyat dünyasında adını “Bir Alışverişkoliğin İtirafları” ile duyurmuş ve çok kısa sürede yazdıkları milyonlarca insan tarafından okunmuştur. İlk kitabından sonra devam kitaplarını kısa bir süre yazmış ve Rebecca Bloomwood’un maceraları “Alışverişkolik Serisi” adı altında toplanmıştır.

Alışverişkolik serisinden sonra yazmayı bırakmayan Kinsella’nın diğer kitapları da en az seri kadar ilgi görmüştür. Çıktığı gibi “Çok Satanlar” listesine girmeyi ve uzun süre orada kalmayı da başarmıştır.

Peki, nedir bu kadar okunmasının sebebi? Akıcı cümleleri mi? Yoksa insanları kahkahalara boğan mizah anlayışı mı? Ya da belki aşkı dram kokan cümlelerle değil de panik, eğlenceli, komik bir dille anlatmasıdır?

O zaman gelin şimdi, hep birlikte her karakteri kendine özgü bir saflıkta olan Sophie Kinsella’nın bazı kitaplarına kısaca göz atalım.

  • Alışverişkolik Serisi

“Aman Tanrım! Ben, Rebecca Bloomwood, bir suça kurban gitmiştim.

İşte şimdi her şey anlaşıldı. Menfur bir suçlu, kredi kartımı arakladı ve imzamı taklit ediyor. Kim bilir daha nerelerde kullandı? O yüzden ekstrem böyle kapkara rakamlarla dolu! Birisi benim kartımla bir alışveriş kasırgasına tutulmuş ve yanına kar kalacak sanmış.

Tamam da nasıl başardılar acaba? Çantamda cüzdanımı arıyorum, açıyorum ve… VISA kartım yerinde duruyor, bana oradan sırıtıyor. Kartı çıkartıp elimde tutuyorum. Birisi cüzdanımdan araklamış, kullanmış, kullanmış… Ve yerine geri koymuş. O zaman tanıdığım biri kesin. Aman Tanrım. Kim?”

Bir Alışverişkoliğin İtirafları – Sophie Kinsella

İşte karşısınızda Rebecca Bloomwood! Kendisi gerçek anlamda bir alışveriş hastası. O kadar çok alışveriş yapıyor ki neyi ne zaman aldığını bile hatırlamıyor. Kart ekstresi her geldiğinde tıpkı yukarıdaki gibi senaryolar kuruyor ve dahası bunlara gerçekten inanıyor!

Seriyi okurken gerçek anlamda sizi bir sinir krizi bekliyor. Bir insanın bu kadar sakar, laf anlamaz ve iflah olmaz halleri insanı yormuyor değil. Ama Rebecca’nın yani herkesin ona seslendiği şekilde Becky’nin tuhaf büyüsü sizi hemen etkisi altına alıyor.

Seri; Bir Alışverişkoliğin İtirafları, Alışverişkolik ve Amerika rüyası, Alışverişkolik ve evlilik, Alışverişkolik ve Ablası, Alışverişkolik ve Bebeği, Mini Alışverişkolik, Alışverişkolik Yıldızlar Arasında ve Alışverişkolik Takipte olmak üzere şimdilik sekiz kitaptan oluşuyor.

Bir Alışverişkoliğin İtirafları’nın bir de filmi bulunuyor. Kitapla aynı isimde olan filmin imdb puanı 5.9/10. Başrollerinde Isla Fisher, Hugh Dancy ve Krysten Ritter gibi isimleri gördüğümüz film bana kalırsa uyarlama filmler arasında en kötü olanı.

  • Yirmiler Kızı

“’Buraya sırf eski püskü, geberik bir kolye için gelmiş olamazsın.’ Elimle havayı süpürür gibi bir hareket yapıyorum. ‘Belki de gerçek sebep bana yardım etmen! O yüzden gönderildin!’

‘Ben gönderilmedim!’ Sadie bu fikir karşısında aşırı incinmiş görünüyor. ‘Ayrıca da kolyem geberik değil! Sana yardım etmek de istemiyorum. Senin bana yardım etmen gerekiyor.’

‘Kim demiş? Sen benim koruyucu meleğimsin.’ Biraz fazla kaptırıyorum kendimi. ‘Bahse girerim, dünyaya bana hayatımın ne kadar harika olduğunu göstermek için gönderildin, tıpkı filmlerdeki gibi.’

Sadie bana bir an sessizlik içinde bakıyor, sonra mutfağı inceliyor.

‘Bence hayatın harika değil,’ diyor. ‘Hatta oldukça monoton. Ve saç kesimin de çok çirkin.’

Öfkelenerek dimdik bakıyorum ona. ‘Berbat bir koruyucu meleksin.’

‘Ben senin koruyucu meleğin değilim!’ diye bağırıyor.

‘Nereden biliyorsun?’ Azimle göğsümü tutuyorum. ‘İçimde öyle derin psişik sezgi var ki eminim bizi buraya barıştırmaya geldin. Ruhlar söylüyor bana bunu.’

‘Eh, benim de içimdeki güçlü psişik sezgi seni Josh’la barıştırmamam gerektiğini söylüyor.’ diye hemen karşı çıkıyor. ‘Ruhlar söylüyor bana da.’

Amma gıcık. O ruhlardan ne anlar ki?  Sanki hayalet gören o mu?

‘Eh, yaşayan benim, patron benim.’ diye yapıştırıyorum.”

Yirmiler Kızı – Sophie Kinsella

Kinsella kitapları içerisinde benim için apayrı bir yere sahip olan Yirmiler Kızı’nın baş karakterleri; 105 yaşında ölen Sadie’nin yirmili yaşlardaki ruhu ve onun ruhuyla aynı yaşta olan yeğeni Lara!

Sadie’nin kayıp kolyesi Lara’nın hayatını değiştiriyor. Çünkü Sadie’nin ruhu kolye bulunana kadar Lara’nın hayatından gitmemekte kararlı. O kolye ya bulunacak ya bulunacak!

Lara inatçı, Sadie ondan inatçı…

Lara’nın dibe vurmuş hayatına bir de hiçbir şekilde anlaşamadığı, inatçı, kendini beğenmiş, eğlence düşkünü büyük teyzesinin ruhu musallat olunca ortaya kahkahalara boğulacağınız bir dizi olay çıkıyor.

  • Numaran Bende Var

“Sakin. Kafamı toplamam lazım. Deprem değil, nükleer afet değil, cinnet geçirip gözü dönmüş silahlı bir adam hiç değil. Dünyada yaşanan felaketler düşünülünce bu, hiçbir şey. Hiç hem de. İleride geri dönüp bakınca şu anki halime kahkahalarla güleceğim bence, ‘Ah, amma da salakmışım, ne kadar panik yapmıştım,’ diye.

Dur Poppy. Aklından bile geçirme. Hiç güleceğim yok. Hatta midem bulanıyor şu an. Otelin balo salonunda gözlerime perde inmişçesine deli danalar gibi koşuyorum, yüreğim ağzımda, mavi desenli halıya, varaklı sandalyelerin arkasına, yerlere atılmış pis peçetelerin altına, hatta düşmesi imkansız köşelere bile beyhude bakıyorum.

Kaybettim işte. Gitti. Şu dünyada kaybetmemem gereken yegane şeyi bulamıyorum. Nişan yüzüğümü!”

Numaran Bende Var – Sophie Kinsella

İşte böyle başlıyor Poppy’nin hayatını değiştirecek hikaye. Nişanlısı Magnus’un bankadaki o çok özel kasalarını açtırıp çıkardığı yüzük tam üç nesildir o ailede ve Poppy yüzüğü taktıktan üç ay sonra o aile yadigarını kaybediyor! Dahası kaybettiği tek şey yüzük de değil. Cep telefonunu da o gece kaybettiği için çöpte bulduğu telefonu kullanmak zorunda kalıyor.

İşadamı Sam Paxton’a ait telefonu kullanan Poppy Magnus’a ve ailesine yüzüğü kaybettiğini söyleyemiyor. Yüzüğü ararken de telefonu sahibine bir türlü veremediği gibi onun özel hayatına burnunu sokmakta da bir sakınca görmüyor.

Baştan sona kahkahalarla okuyacağınız bu hikayede Sophie Kinsella’nın mizah gücüne ve kurgusuna bir kere daha hayran kalıyorsunuz.

  • Beni Hatırladın mı?

“’Hey Jon.’ Ani bir ilham gelmiş gibi elimi ağzıma götürüyorum. ‘Bil bakalım ne var? Birden bir şey daha hatırladım.’

‘Ne?’ Yüzünde ışıklar yanıyor. ‘Ne hatırlıyorsun?’

‘Evine girdiğimi hatırlıyorum… Telefonların fişini çekiyoruz… Ve 24 saat boyunca hayatımın en güzel seksini yapıyoruz,’ diyorum ciddiyetle. ‘Kesin tarihi bile aklımda.’

‘Gerçekten mi?’ Jon gülüyor ama biraz şaşkın da. ‘Neymiş?’

’16 Ekim 2007. Yaklaşık…’ Kol saatime bakıyorum. ‘4.57’de.’

‘Haaa.’ Jon da anlayınca yüzü değişiyor. ‘Tabii ya. Evet, ben de hatırlıyorum. Bayağı manyaktı, değil mi?’ Parmağını sırtımdan aşağı indiriyor ve lezzetli bir beklentiyle titriyorum. ‘Sadece ben, tam tamına 48 saat diye hatırlıyorum. 24 değil.’

‘Haklısın.’ Dilimi cıklatıyorum yapmacık bir onaylamayışla. ‘Nasıl unuturum?’

‘Hadi gel.’ Çocukların bağırış çağırışları arasında Jon beni merdivenlere götürüyor ve elimi sımsıkı tutuyor.

‘Bu arada,’ diyorum, Jon kapıyı bir tekmeyle arkamızdan kapatırken. ‘2004 yılından beri iyi bir seks yapmadım. Bilgin olsun.’

Beni Hatırladın mı? – Sophie Kinsella

Sene 2007. Bir kaza geçiriyorsunuz ve hastane odasında gözünüzü açtığınızda hatırladığınız tek şey 2004 yılında olduğunuz. Geçirdiğiniz üç seneye dair hiç ama hiçbir şey hatırlamıyorsunuz. Ne yapardınız?

Lexi kendisini 2004 yılında, hala 25 yaşında olduğunu ve dişlerinin hala çarpık olduğunu zannediyor. Ancak söylenenlere göre o artık 28 yaşında, inci gibi dişlere sahip, çalıştığı yerde patron olmuş ve bir de evli! Hem de kocası dünya yakışıklısı bir milyoner!

Lexi üç yılda neler yaptığını, neler başardığını ve muhteşem evliliğini dinledikçe inanamıyor! Bu muhteşem hayata nasıl sahip olmuş olabilir? Peki eski dostları ondan neden nefret ediyor? İşine göz diken de kim? Peki… Peki bu ilahi yakışıklıktaki bu adam kim ve ne diye Lexi’ye sevgili olduklarını söylüyor ki?

Arka kapağını ilk okuduğumda “13 Going on 30” filminin benzeri olduğunu düşünsem de hikayenin içine girince Kinsella kendine has üslubu yine kendini belli ediyor.

  • Sır Tutabilir Misin?

“Kendimi durduramıyordum. Bir türlü susamıyorum.

Uçak ne zaman sendelese ya da çarpmış gibi sallansa kelimeler ağzımdan dökülüyor. Çağlayandan akan sular gibi.

Ya konuşuyorum ya çığlık atıyorum.

‘…elli iki kilo sanıyor. Ama diyete başlamayı düşünüyordum.’

‘…dünya üzerindeki her işe başvurdum. O kadar çaresizdim ki şeye bile başvurdum.’

 ‘…bazen Artemis’ten öcümü almak için aptal saksı çiçeğini portakal suyuyla suluyorum.’

 ‘…tanga giyiyorum çünkü o zaman pantolondan külot izi görünmüyor. Ama hiç rahat değil.’

 ‘…adı Danny Nussbaum’du. Annemle babam alt katta Ben Hur’u izliyordu ve şöyle düşündüğümü hatırlıyorum. Bütün dünya bunun için bu kadar heyecanlanıyorsa o zaman herkes kafayı yemiş herhalde.’

 ‘…bazen bana sanki yabancı bir dilde konuşuyormuşum gibi bakıyor.’

‘…G noktamı bulmaya kafayı taktık ve bütün hafta sonunu farklı pozisyonlar deneyerek geçirdik. Sonunda bitmiş tükenmiştim. Tek istediğim bir pizza yiyip Friends izlemekti.’

Hiç anlamıyorum. Nasıl inmiş olabiliriz? Etrafıma bakıyorum ve evet, uçak hareketsiz. Yerdeyiz. Kendimi Dorothy gibi hissediyorum. Bir saniye önce Oz’da döne döne uçuyordum, topuklarımı birbirine vuruyordum, şimdiyse dümdüz, sessiz ve gene normal halimle uyandım.

‘Artık sarsılıp bir yerlere çarpmıyoruz.’ diyorum şapşal gibi.

‘Sarsıntılar duralı bayağı oldu,’ diyor Amerikalı.

‘Biz… Yani ölmeyecek miyiz?’

‘Ölmeyeceğiz,’ diye onaylıyor adam.

Ona sanki ilk kez görüyormuş gibi bakıyorum ve kafama o an dank ediyor. Hiç tanımadığım bu yabancıya tam bir saattir hiç durmadan saçmalıyorum. Tanrı bilir neler anlattım.

Sır Tutabilir Misin? – Sophie Kinsella

Emma sıradan bir kız. Herkes kadar sırları var. Ailesinden, erkek arkadaşından, arkadaşlarından, iş arkadaşlarından sakladığı onlarca sır…

Peki Emma hiç kimseyle paylaşamadığı sırları bir gün hiç tanımadığı birine anlatınca ne oldu dersiniz? Peki bu yabancı zannettiği adamın aslında pek de yabancı olmadığını, onun patronu olduğunu öğrenince ne yapmıştır?

Emma’yı okurken yenecek tırnak, yolacak saçım kalmadı desem herhalde yalan olmaz. O kadar panik, şapşal ve komik bir karakter ki tek solukta okuyacaksınız.

  • Pasaklı Tanrıça

“’Utanç değil,’ diyorum gerilerek.

‘Tamam canım,’ diyor Bayan Farley yatıştırıcı bir ses tonuyla ve apartmanın koridorundan kendi dairesine geçiyor.

Nedense bu beni daha da çok sinir ediyor.

‘Neden utanç olsun ki?’ diyorum ısrarla, eşiğimden dışarı bir adım atıyorum. ‘Neden yani? Tamam, ben belki bir düğme dikemeyebilirim. Ama bir limitet şirketin finans anlaşmasını yeniden yazabilirim ve müvekkilime otuz milyon pound kazandırabilirim. İşte ben bunu yapabilirim!’

Pasaklı Tanrıça – Sophie Kinsella

İşiyle yatıp işiyle kalkan, yaşadığı stresi bile son derece seven bir avukat Samantha. Stresli hayatı tıkırında giderken bir gün işinden olur ve düştüğü boşluk ona son derece yabancı geldiğinden kendini çok tuhaf hisseder.

İşini kaybetmesiyle başlayan hikayesi kendini zengin bir ailenin yanında hizmetçi olarak bulmasıyla devam eder.

Okurken meraktan çatlayarak sayfaları hızlıca çevirirken kitabın son sayfasına geldiğinizde en başa dönmeyi isteyeceğiniz kadar komik, eğlenceli ve kusursuz bir anlatımı var.

Yazımı sonlandırırken Sophie Kinsella kitapları hakkında söyleyeceğim son şey; asla ama asla tanımadığınız insanların olduğu kalabalık ortamlarda okumayın. Yoksa attığınız kahkahalara garip bir şekilde bakan insanlarla karşı karşıya kalırsınız!

Zeynep Haskırış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir